• Ana Sayfa
  • Hakkimizda
  • Üye Olun
  • Ziyaretçi Defteri
  • Forum
  • İletişim
  • Görsel Eğitim Setleri

  • _______________

    ZiyaretÇi BilgileRi 

    Bilgileriniz 

    » Bu sitemizi ziyaretin.

     

     

     

     

     

    PAYLAŞINN..!

     

    EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

    Paylaşıyorum

    Huzur Cinarlari

    Huzur Çınarları

    Zübeyir SELİM




    Zamanın buram buram huzur koktuğu yıllar... Köşesine bucağına samimiyetin sindiği eski mahallem... Tek katlı evlerin omuz omuza verdiği; herkesin herkesten haberdar olduğu; havasında sükûnetin, huzurun, vakarın dâima solunduğu sıcacık mahallem...

    Evlerimiz ihtişam yerine sadelik ve tevazu kokardı. Adım adım huzur, oda oda saadet vardı. Stres denen şey bir meçhuldü. Zihinler berraktı, gönüller inşirahla doluydu. Kalbler; maddî endişelerden âzâde, mutmain ve hürdü. Çocukluğumun denk geldiği eski zaman hayatının son demleri böyle güzeldi işte. Çünkü o zamanlar bize huzuru öğreten, gösteren ve yaşatan ninelerimiz, dedelerimiz vardı.

    Hayatın ilk dersi olarak, yere düşen ekmek parçasını öpüp başımıza koyma edebini, nimetin kadrini bilme erdemini dedelerimizden öğrenirdik. Her sıkıntı ve mihnete karşı güler yüzlü kalabilmeyi ancak onlar başarırdı ve biz bunun hayata kattığı rahatlamayı ancak onlarla görebilirdik. Ninelerimiz öğretmişti anne-babalarımıza iktisat dersini. Eski-püsküyü şöyle bir iki yerinden kesip dikerek yeni şeyler üretme becerisini, ninelerimiz göstermişti hep annelerimize. Ve annelerimiz bu bereketli ellerden aldıkları tasarruf derslerinin azı çok yapma becerisiyle nemalandırırdı baba nafakasını.

    Onlar biz çocukların biricik neşe ve oyun kaynağıydı. Tereddütsüz, her oyunumuza gelir, her mızmızlığımıza katlanırlardı. Bizimle birlikte çocuk olmaya hiç mi hiç üşenmezlerdi. Büyükle büyük, çocukla çocuk olma işinin ustalarıydı onlar.

    Biz hasbiliği, diğerkâmlığı, mertliği dedelerimizin anlattığı sahabe hikâyelerinden, Battalgazi destanlarından; hayal zenginliğini de ninelerimizin tatlı dilinden dökülen Keloğlanlardan, Nasrettin Hocalardan öğrenirdik. 'Bakıcı' kelimesinin kulakları tırmalamadığı o tatlı günlerde, dede ve ninelerimizden alırdık terbiyeyi. Birlikte eğlenirken farkında olmadan onlarla eğilir, bükülür, şekle girerdi ruhumuz. Onlar, hayat tecrübesi zayıf bir anne babadansa, tecrübe zengini tavırlarıyla o çocuk ruhumuza çok hakikatler, çok zenginlikler katardı biz fark etmesek de. Bu sebepleydi ki, hayatta daha diriydi ellerinden geçen nesiller.

    Bu tecrübe âbideleri ebeveynlerimizin istişare mercii idi. Babalarımız başı sıkıştığında, analarımız evhama düştüğünde koşardı yanıbaşlarına. Onların dizi dibinde en azgın ruhî dalgalanmalar bile sükûna erer, en telâşlı işler bile yoluna girerdi. Kara günde kullanırım diye biriktirdikleri üç beş kuruşu veya yılların tecrübesiyle heybelerine attıkları altın değerindeki tecrübelerini cömertçe paylaşırlardı evlâtlarıyla, gelinleriyle. Böylece hayatın bazı dalgalanmaları, bin bir tecrübe kırıntısı bırakarak geçer ve bu panik havası dağılıverirdi yuvayı çok sarsmadan.

    Biz dini, kitaplardan önce dedelerimizin, ninelerimizin hâl ve tavırlarından öğrendik. İbadetlerin şekil değil şuur temelinde temsilini, seccadesiyle bütünleşmiş nine ve dedelerimiz gösterdi bize. Ezan sesiyle secdenin yolunu tutmanın, imsak vaktinde büyük bir bağlılıkla kulluğa yürümenin, Kur'ân'ı büyük bir saygıyla açıp gözyaşlarıyla okumanın insana verdiği huzuru hayranlıkla izledik tavırlarında. Allah'a (celle celâlühü) tevekkülü ve bu tevekkülün hayata kazandırdığı azamî kolaylığı, onların nur gibi parıldayan nâsiyelerinde, amellerinde okuduk.

    Hele ana-babalarımızın güne, onların elini öperek; dualarını alarak başlaması vardı ki, bu bize en tesirli bir hayat dersi olurdu. Hürmet ve edeple yanlarına gider, ellerini avuçlar, samimiyetle öper, hâl-hatırlarını sorarlardı. Bunu bir vazife addeder, bundan bir bereket umarlardı. Biz çocukluğumuzun bu bereketini şimdi daha iyi anlıyoruz. Cüz'i bir maaşla en az beş çocuğunun ihtiyacını eksiksiz temin eden bir babanın bereketiydi ana duası, baba duası.

    Bir de her mahallenin itminan kaynağı bir yaşlısı olurdu. Herkesin danışmak istediği, onu görmekle bir teselli pınarında yıkanmışçasına rahatladığı mahalle büyükleri olurdu. İnsan bu yaşlı ve koca çınar durdukça, ne yerden ne de gökten bir musibetin ilişmeyeceğini, her müşkülün bu bilgenin avucunda hâllolacağını düşünürdü. Ve öyle de olurdu... Mahalledeki bir sıkıntıda ona gidilir, tavsiyesi alınır, hükmü dinlenirdi. Kız alıp vermede, düğünde ve ölümde, bayramda ve matemde, hâsılı hayatın her sahnesinde mahalleye dâyelik eden büyüklerimizdi onlar.

    Şimdi onlar yok! Çünkü biz hayatımızdan uzaklaştırdık. Bazen yanıbaşımızda olmalarına rağmen, günlük hayatın bîganeliğiyle onları hayatımızın dibine attık. Hayata bin bir kolaylık katan tecrübelerine, derin tavırlarına hiç aldırış etmeden, evde hayatın bir mecburiyeti gözüyle idare etmeye çalıştık. Bazen de daha acımasız davranarak huzurun sadece tabelâda kaldığı ıssız mekânlara yolladık. Onlarla birlikte pek çok şeyi de kaybettik şimdi. Evimizde huzur azaldı. Bereket ve iktisat pek dayanamadı bu vefasızlığa. Sevgi, merhamet, şefkat ve saygı küstü sanki biraz bizlere. Ve şimdi bizler televizyonun 'yegâne' yol göstericiliğinde, his ve tefekkür yanı zayıflayan bir hayatın pençesine düştük.

    Emin olun ki, dede ve ninelerimiz, huzurun, bereketin ve şefkatin beslenme kaynağıydı. Huzur ve bereket dolu bir hayatın ve en önemlisi Allah'ın (celle celâlühü) rızasını kazanmanın en doğru, en kolay yolu; o koca çınarları evimizden uzaklaştırmamak, onları baş tâcı etmektir. İşte o zaman, geçmişte yaşanmış güzelliklere evlerimiz tekrar kavuşacaktır.

    * el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:163; Süyûtî, Kenzü'l-Ummâl, 9:167; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn, s. 341.


     
    azizyilmazcom.tr.gg
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol